Michael J. Fox’tan “Future Boy” İncelemesi – 80’lerin Efsane Filminin Kamera Arkası ve Büyük Sırrı

Geleceğe Dönüş Filmi

Fotoğraf: Arşiv

Michael J. Fox, daha önce dört farklı Hollywood anı kitabı yazmış olmasına rağmen beşinci kitap için güçlü bir gerekçe sunuyor: Future Boy, 1985 yılının yalnızca üç aylık bir dönemine odaklanıyor. Bu dönemde Fox, hem aile komedisi Family Ties dizisinde başrol oynuyor hem de kariyerini sonsuza dek değiştiren Back to the Future filminde Marty McFly’i canlandırıyordu.

23 yaşındaki Fox, o yıl haftanın altı günü, günde 20 saate varan bir tempoyla çalışıyordu. Bugünün sıkı çalışma yasaları düşünüldüğünde imkânsız görünen bu performans, 80’lerin gösteri dünyasında olağan bir durumdu. Fox’un aktardığına göre günümüzde her işin öncesinde ve sonrasında iki haftalık hazırlık süresi istenirken, o dönemde kendisinin bir saatlik boş zamanı bile yoktu.

Fox tüm bu yoğunlukla nasıl başa çıktı? Kitap, Fox’un hatırlayamadığı detayları set arkadaşlarının ve dostlarının anılarıyla tamamlayarak bu soruya yanıt veriyor. Aslında sadece bu üç aylık süreç için yazılmış 176 sayfalık bir kitabın yetersiz olması beklenirdi; ancak Fox’un Hollywood’da “olağan dışı” bir yıldız oluşu hikâyeyi benzersiz kılıyor. Kanada kökenli, işçi sınıfından gelen, 1.63 boyunda bir oyuncunun Hollywood’un zirvesine çıkması neredeyse fizik kurallarına meydan okuyan bir başarı hikâyesi.

Fox’a göre, kariyerinin başlarında boyunun kısa olması büyük bir avantajdı bile. Family Ties yapımcıları, ABD çalışma vizesini “yetişkin saatlerini çalışabilecek kadar büyük ama genç karakterleri oynayacak kadar çocuk görünümlü” olması gerekçesiyle alabilmişti.

Toronto banliyölerinde geçen serseri gençlik yılları da Marty karakteri için şaşırtıcı şekilde yararlı olmuştu. Fox sete ilk gününde zaten usta bir kaykaycı ve amatör bir gitarist olarak gelmişti. Hatta Tony Hawk’ın bile filmin hayranı olduğu belirtiliyor.

Ancak Fox’u asıl öne çıkaran, yorulmak bilmeyen profesyonelliğiydi. Kitapta yer alan renkli set fotoğrafları, sabaha karşı 03.00’te bile enerjik ve şikâyetsiz olduğunu doğruluyor. Daha da önemlisi, zorlayıcı set ilişkilerini bile sevgi ve nezaketle hatırlıyor.

Back to the Future setine gelişi zaten tatsız bir atmosferde gerçekleşmişti. Çünkü Fox, çekimler başladıktan bir ay sonra “Marty” rolünde istenmeyen Eric Stoltz’un yerine çağrılmıştı. Üstelik o dönem televizyon oyuncuları, Christopher Lloyd gibi tiyatro kökenli aktörlerin oldukça gerisinde görülüyordu. Fox’un bu dezavantajlı ortamda bile kendine güvenmesi, Hollywood’a geliş hikâyesindeki imkânsızı başarmış olmasının verdiği güçten kaynaklanmış olabilir.

Film hayranları için kitap, DeLorean’ın sette kimse tarafından “cool” bulunmadığı gerçeği gibi eğlenceli detaylar sunuyor. Fox’un söylediğine göre araç “yavaş hızlanan ve ucuz iç aksamı olan berbat bir arabaydı”. Ayrıca Marty’nin efsanevi Johnny B. Goode performansındaki ton değişikliğinin Jimi Hendrix’ten ilham alınarak B notasına kaydırıldığı da ilginç bilgiler arasında.

Fox’un 80’lerin internet, bilgisayar ya da modern Hollywood düzeni öncesi dönemine dair yaptığı nostaljik betimlemeler, sadece sinema tutkunlarına değil genel okurlara da hitap eden bir hava yaratıyor.

Sonuç olarak Future Boy, yalnızca bir film seti anısı değil; zamanda yolculuk temasına paralel biçimde, geçmişe açılan sıcak bir pencere. Ve bunu değerli kılan da, Back to the Future’ın gerçekten zamanın ötesine geçen bir klasik olması. Yönetmen Robert Zemeckis’in ilk özel gösterim sonrası aldığı ve hâlâ ofis panosunda sakladığı bir seyirci yorum kartı bunu en iyi şekilde özetliyor:
“Bu şimdiye kadar gördüğüm en ilahi film. Yukarı aşağı resmen coşuyor.”

Ne diyelim… Aynen öyle.

✍️ Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir.